ekleme tarihi: 13 Haziran 2008
ARKADAŞIM KAARDEŞİM MUSTAFA NİHAT ARSLAN’IN ARDINDAN
Her gün sabah işyerime geldiğimde ilk işim bilgisayarımı açarak öncelikle köyümüzün internet sitelerine girer köyümün insanları ve haberleri hakkındaki bilgileri okurum. 09/Haziran/2008 yine aynı şekilde köyümüzün www.gezendekoyu.tr.gg sitesini açtığımda ilk haberin çocukluğumuzun birlikte geçtiği kardeşim dediğim Mustafa Nihat ARSLAN’ın ani bir kalp krizi sonucu vefat ettiğini okuduğumda gözlerimden yaşların süzüldüğünü fark ettim. Gözlerim buğulandı duygulandım.
Kolay değildi elbet geçmişe döndüm bir an, 1960 yılında aynı ayda gün farkıyla dünyaya gelmişiz. Çocukluğumuzun 12 yaşına kadar her gün görüşmüş birlikte büyümüş, birlikte oynamışız, ilkokula birlikte başlamışız, hatırlıyorum da ikimizin de boyu çok kısa olduğu için sıraya durduğumuzda ikimizi en öne durdururlardı en ön sırada birlikte otururduk. Sınıf içerisinde komiklikler, yaramazlıklar yaptığı halde ben hep öğretmenin karşısında Nihat’a arka çıkardım. Akşam okuldan çıkınca köyün altını üstüne getirirdik Keçelik, Hücüre, Bahçarası, Bayır, Musalla orası senin, burası benim der koşar oynardık. Bilakis bahar aylarında okul Cumartesi günleri öğleden sonra tatil olduğu için yazlık çiftine yaylaya çıkmış olan babalarımıza azık götürmek için yaya olarak yaylanın yolunu tutar, Pazar günü yaylada kalır Çiğdem ve Burçalak kazardık, Pazartesi sabah erkenden okula yetişmek için yayladan Gezendeye koşarak iner yayladan getirdiğimiz ve özenle ördüğümüz Çiğdemler ile Burçalakları ve yoldan topladığımız menekşeleri öncelikle öğretmenimize ve arkadaşlarımıza dağıtır çok keyif alırdık.
Gözü pek ve cesur bir arkadaşımdı Nihat, hani bir tabir varya kendini hiçbir daldan budaktan esirgemezdi. Arkadaşı için canını verirdi. Kimseye bir zararı yoktu hep haklının yanında olurdu. Biz onu gamsız kedersiz neşeli ve atılgan bulurduk, gerektiğinde arkasına sığınırdık, Ortaokula yazılmak için ilk defa babalarımızla birlikte Mersine geldiğimizde eskiden Silifke Garajı olarak bilinen yerdeki dut ağacının dibinde elinde mavi bir plastik bidonla soğuk su içen, soğuk su içen diye bağıran bizim ayarımız bir çocuktan bir bardak su ver deyip içtikten sonra, çocuk su için para isteyince saf ve temiz yüreği ile o zamana kadar Büyükpınardan, Ilıpınar’dan Bardat çeşmesinden bedava su içen Nihat’ın suyun parayla satılmasına anlam verememesi nedeniyle sucu çocukla kavgaya tutuşması hala gözümün önünden gitmiyor.
Senelik izinlerimizde köye varışımızda hemen ziyaretimize gelmesi ve her zamanki neşeli ve babacan tavırlarıyla eski günlerimizi konuşup gülüştüğümüz, hatıralarımızı anlattığımız sohbetlerimizi düşündüğümde duygulanmamak elde değil.
Artık Nihat gerimi gelecek sanki o fani alemden ebediyet alemine göç etti bu bir gerçek ama hayat devam ediyor. Dünyada yaşamakta ölmekte bir gerçek, elbette her doğan ölecek, bizlere düşen görev onu hayırla yad etmek arkasından devamlı fatiha okumaktır.
Allah rahmet eylesin, makamın cennet olsun sevgili arkadaşım.
12/06/200
OrhanKOÇAK
VE...Orhan Koçak tarafından daha önceden Sitemize gönderilen Rahmetli M.Nihat Arslan'a ait 3 hikayemiz de aşağıdaır
SU PARAYLAMI OLURMUŞ
Yaz aylarında bir Cuma günü Erdemli’den bir hoca Bardat’a gelir ve Cuma namazında vaiz verirken, “ Erdemli de İmam Hatip Lisesi açtıklarını burada ilkokulu bitirmiş çocukların yatılı olarak okutulacağını” söylemiş.
Babam’ da bunu duyunca bizler bir yıl önce ilkokulu bitirdiğimiz için Kadı Ali (Ali AYHAN amca, Allah rahmet eylesin) Abduramana dayı (Abdurrahman ASLAN) ve Seyit Memet dayı (Mehmet BULUT), gelin çocukları buraya bir götürelim ve imam hatibe yazdıralım yatılı okusunlar demişler ve anlaşmışlar.
Pazartesi günü hep birlikte yola çıktık. Gülnar’a geldik, oradan Erdemliye geldik, tabi bizler ilk defa köyden dışarıya çıkıyorduk ve şehir bize çok ilginç gelmişti. Ben ve arkadaşlarım Mehmet AYHAN, Nihat ARSLAN ve Ahmet BULUT babalarımızla birlikte Erdemli İmam Hatip Lisesinde geldik okul müdürü ile görüştük, ancak okulun yatılı bölümü okul açıldıktan 3-4 ay gibi bir sürenin sonunda hizmet vereceğini buraya da sınavla öğrenci alınacağını okul müdürü söyleyince orada kalacak yerimizde olmadığı için bu okula yazılamadık. Buradan ayrıldık Erdemli’ nin içerisine doğru yürümeye başladık.Babalarımız ne yapılım diye düşünürlerken, öğlen sonu olmuştu. Karnımızda acıkmıştı.
Erdemli’nin içerisindeki Köprünün batı kısmından denize doğru inen yolun hemen kenarında bulunan ilk binanın kaldırımına oturduk, burada bir yemek yiyelim, karnımızı doyuralım dediler. Babalarımız bakkaldan ekmek, karpuz, peynir, zeytin gibi yiyecek maddeleri aldılar gazete kağıtlarını kaldırıma serdik tam yemek yemeye başlayacaktık ki, Ahmet BULUT arkadaşım binanın ön tarafına doğru gitmişti çok hızlı ve heyecanlı bir şekilde yüzü kızarmış olarak yanımıza geldi ve
“BUBAA HURDA CAMINN İÇİNDE HOYNU Bİ GIZ DURUUURR.”
Dedi. Bizlerde meraklandık ön tarafa bakmaya gittik. Hakikaten camın içerisinde bir kız duruyordu. Bizler merakla bakarken babam giller de yanımıza geldi ve bizim halimizi görünce gülmeye başladılar.
Meğer bizim merakla baktığımız camın içerisindeki kız giydirilmiş plastik cansız bir mankenmiş, önünde durduğumuz bina da sümerbank’ın satış mağazasıymış.
Yemeğimizi yedikten sonra babalarımız buraya gelmişken birde Mersin İmam Hatip Lisesine soralım dediler ve Mersin’e geldik, tabi Mersin bize çok acayip gelmişti. İmam Hatip Lisesine gittik ancak bu okulunda yatılı bölümü olmadığı için burada da okuma imkanımız yoktu. Yarın köye geri dönelim dediler ve oradan eskiden Silifke Garajı olarak bilinen garaja geldik burada bir çay ocağı vardı. Babamgiller burada otururken bizlerde ön taraflarında dolaşıyorduk. Bir ara bizim yaşlarımızda bir çocuk elinde beyaz bir plastik bidon ve bardak ile su su diye dolaşıyordu. Bizim Nihat bi bardak su ver dedi. Çocuk suyu doldurdu verdi, Nihat suyu içti bardağı geri verdi. Çocuk biraz bekledi, baktı ki Nihat’tan ses yok, suyun parasını ver dedi. Bizim Nihat’ta bu zamana kadar Büyükbunar ve ilibunar’ dan bedava su içmeye alışık olduğu için “ NE PARASI LAN, SU PARAYLAMI OLURMUŞ”
dedi ve çocukla kavgaya tutuştu. Babamgiller koşup geldi Nihat’la sucu çocuğu ayırdılar ve 25 kuruş parayı çocuğa verdiler. O gece garajdaki otelde yattık ve ertesi gün köye döndük.
Tabi bizler Mersine gidişimizi ve gördüklerimizi köyde diğer arkadaşlarımıza heyecanlı heyecanlı anlatırken, Nihat’ın su paraylamı olurmuş sözü köyde bayağı konuşuldu ve
“ ELİNN ADAMI MERSİNDE SUDAN PARA GAZANIRMIŞ”
sözü buradan köyümüze yerleşti kaldı.
Bu arkadaşlarımla bir araya geldiğimizde hala o günlerimize çok güleriz.
Ekleme tarihi: 07/12/2007
NİHAT ARSLAN’IN HOROZ’UNUN HİKAYESİ
Yine 1970 ‘li yıllardı. Çok sevdiğim arkadaşım köylüm Nihat ARSLAN gece dışarı çıkmaktan , mezarlığın yakınından geçmekten çok korkardı. Kendisinin bir Horozu vardı ve bu horozunun ötüşünü dinlemeyi, dövüşmesini seyretmeyi çok severdi.
Birgün yine köylümüz-arkadaşımız Muhammet ÖZ (Bilar) Nihat’a bir oyun oynamaya karar verir. Gece saat 11-12 civarlarında Nihat’ın evinin altında bulunan kümesine varır ve Nihat’ ın Horoz’unu yakalar, Horoz’u sıkarak cıyak cıyak bağırttırır.
Nihat Horozun çığlık seslerini duyuyor ama korktuğu ve karanlık olduğu için bir türlü dışarıya çıkamıyor ve evin içinden
“ ellemenn horazımı, dokanman horazıma, gavurmusunuz herif, ne istersinniz horazımdan, nolursunnuz dokanman horozıma, yapman nolur, bırakın horazımı “
diye diye yalvarır.
Bu hikayeyi Muhammet ÖZ (billar) anlatırken çok gülmüştük. Bir anı olması ve bu hikayenin de unutulmaması için yazdım.
ekleme tarihi:22 kasım 2007
ROBOT RESİM
Annesi köylümüz olan ve Mersin’de oturan Hüseyin BİLİR (Tat Osman’ın yeğeni) 1985’li yıllarda Mersinde Taksicilik yapardı.
Birgün Çarşıdan taksisine bir yolcu alır tam hareket edeceği zaman yolcu aldığı çevrede bulunan bir Taksi Durağının şoförleri etrafını çevirir ve buradan niye yolcu alıyorsun diye kendisine bağırır çağırırlar hatta şoförlerden birisi bir iki tane tokat vurur. Tabi bizim Hüseyin bunu kendine yediremez. Durumu o tarihlerde Mersinde Kahvehane çalıştıran Nihat ARSLAN’a ve Billar’a (Muhammet ÖZ’e ) anlatır.
_Bilar ve Nihat ;
___“ Ulen bi taksici bizim köylümüze nasıl tokat atar, bunun dersini verelim”
derler
Ve Hüseyin’i de alırlar bir gece vakti taksi durağının olduğu bölgeye giderler ve tokat vuran taksiciyi Hüseyin’den öğrenirler, Hüseyin’e sen buradan ayrıl görükme derler. Bir müşteri gibi taksiye binerler ve Akbelen mahallesinin üst tarafındaki boşluğa gelirler. Taksiciyi yere indirler bir güzel dayak atarlar ve hadi dersini aldın git derler, tabi taksici ne için dayak yediğini de anlayamaz, kendileri de karanlık olduğu için kaçarak Nihat’ın kahvehanesine giderler.
Tabi o dönemde televizyon ve gazete haberlerinde taksici kaçırma, taksici gaspı ve taksici cinayetleri gibi haberlerin tam ayyuka çıktığı bir zaman ve Güvenlik güçleri bu konuda en küçük bir ihbarı bile değerlendirmektedir.
Dayak yiyen taksici doğruca karakola gidip durumu anlatınca tüm güvenlik güçleri alarma geçer, bilirkişiler teknik elemanlar olay yerine çağırılır tatbikatlar yaparlar. Olayı incelerler. Tabi mahalle halkı da bu olay nedir diye merak edip olay yerine toplanırlar. Benim amca oğlu Nazmi KOÇAK’ta olay yerine varır.
Uzman elemanın biri taksicinin anlattığı şekilde faillerin robot resimlerini tarif üzerine çizmeye başlarlar. Uzman eleman robot resimleri çizdikçe resimler tıpkı bizim Nihat ve Billara benzemeye başlar. Tam robot resimler bitince bizim amca oğlunun komşusu Durmuş amca kulağına eğilerek fısıltı şeklinde
___“ Uleen Nazmi bu resimler tıpkı sizin Nihat ve Billur dediğiniz çocuklara benziyor laaaan”
deyince tabi Durmuş amca Billar diyeceği yerde Billur deyince de gülmemek için kendisini zor tutar. Durmuş amcaya sus der. Neyse inceleme biter herkes dağılır.
Benim amca oğlu hemen Nihat’ı ve Billar’ı bulur durumu anlatır. Ertesi gün gazetelerde boy boy robot resimleri ’de çıkınca, Bizim Nihat pılıyı, pırtıyı toplar yolu ele alır gidiş o gidiş bir daha da Mersine dönmez, Billar’da 5-6 ay hiç ortalarda görünmez..
ekleme:21 ocak 2008
Ekleyen Nurcan KOÇAK
|